Antik medeniyetlerde ve özellikle Yunan Medeniyetinde temeli atılan esaslar ve kuralları irdelediğimizde aslında yaşamın özünün ne kadar basit, ve sade, ve insana saygılı olduğunu görüyoruz. (Mimarlık, mühendislik ve hukuk gibi alanlarda hala o zaman kurulan temelleri izliyoruz.) Kutsal kitaplarda bütün bu dünyanın aslında sadece ve sadece insan için varolduğunu okuyoruz. Ancak bizim için varolan pek çok şeye de saygı ile yaklaşamıyor ve tahrip ediyoruz. Sonuç: Sonraki nesillere aktarılan enkazlar.
Suyun üstünde ortak yaşam ve yaşam alanı koruma konusunda ne kadar başarısız ve yaşamın içerisine kendimizi ekleme konusunda ne kadar bencilsek; suyun altında da o kadar muazzam bir düzen var.
Bu basit ama muazzam düzenin karşısında bizim de ekseriye basit ama ilkel (ve uzun vadede tahrip edici) ve gündelik arzularımız var: Orfozlara yumurta; mürenler sosis; diğer balıklara ekmek; paletlerimizle canlıları itelemek; deniz kabuklarından kolye yapmak. -Ben mi kurtaracağım sualtını kardeşim! deyip geçmek ise en kolayı. Enteresan ve tezat olan ise bütün bunlara rağmen doğanın kendini nasıl korumaya çalıştığıdır.
Sualtına yapılan gelişi güzel ve bilinçsiz ziyaretler yerine bu düzeni, ahenk ile sürüp giden yaşamı, ömür boyu süren ortaklıkları gözlemlemek (ve gıpta etmek) bizim orfozlara yumurta, mürenlere sosis, diğer balıklara ekmek atmaktan vazgeçip, sephiyemize dikkat etmemizi ve kabuklardan kolye yapmamamızı sağlar. Burada anahtar “saygı’dır”. Bizim için en önemli ilkelerden biri ise, ‘orası başka bir dünyadır’ diye anlattığımız sualtına indirdiğimiz ziyaretçilere, o başka dünyaya, onun sakinlerine, ve kurallarına saygılı olmayı öncelikle ve altını çizerek anlatmak olmalıdır.
Geçtiğimiz yaz yaptığımız Kızıldeniz seferlerinden birinde bu basit ama muazzam düzeni bir kez de Anemone City’de gıpta ve saygı ile izledik. Anemon ve anemon balıkları ortak yaşamın en güzel örneklerinden. Bu seyir sırasında sualtından getirdiğimiz ise sadece fotoğraflar oldu.
Bir gün önceden yaptığımız plana göre bu sabah ilk dalışı Anemone City’e yapıyoruz. Bir süredir ziyaret edemediğimiz dev anemonlar ve içlerindeki telaşlı Anemon balığı aileleri neler yapıyor merak ediyoruz.
Erkut’la beraber sabahın ilk saatlerinde uyanan ve sabah kahvesini yudumlayan Tahsin Hoca çok keyifli. Saat 06.00 sularında Anemone City’nin muhteşem akıntısı çok hafif ve biz çok mutluyuz. Akıntı hafif, dalış derin değil ve biz zenginleştirilmiş hava ile dalıyoruz. Bu şu demek: Çok uzun ve çok keyifli bir dalış olacak.
Anemon balıkları Pomacentridae ailesinin Amphiprioninae alt ailesine mensup balıklardır. Bir tanesi Premnas ve kalanları Amphiprion türünde olmak üzere 28 tür tanımlanmıştır. Yaban hayatında hepsi deniz anemonları ile simbiotik mutualism oluştururlar. Türüne göre değişmekle birlikte palyaço balıkları sarı, portakal rengi, kırmızımsı yada siyahımsı ve genelde beyaz çizgi yada lekeler gösterirler. En büyükleri 18 cm iken normalde nadiren 10 cm civarındadır.
Bu türün derisindeki mukus proteinden ziyade şeker bazlıdır. Bu durumda anemonlar balığı potansiyel bir av yada yem olarak tanıyamaz ve bu sebeple nematokist yada dikensi organlarını harekete geçirmezler.
Çevrede bizden başka kimse yok. Sudayız. Ve Alçalıyoruz. Berrak mavinin içinde resife yaklaşırken ilk ev ile karşılaşıyoruz. Oldukça kalabalık bir ailenin reisi bizi hemen kapıda karşılıyor ve – sabah sabah hayrola der gibi bakışlar atıyor. Eve yaklaşmamızdan pek memnun değil. Biz de fazla üstelemeyip bir iki kare aldıktan sonra yolumuza ilerliyoruz.
Palyaço balıkları tek bir anemonda ikamet eden küçük gruplar halinde yaşarlar. Grup üretken bir çift ve üretken olmayan ‘ergenlik öncesi’ genç erkek palyaço balıklarından oluşur. Dişi öldüğünde dominant erkek cinsiyet değiştirir ve artık dişi olur. Bu tür yaşam stratejileri sıralı hermafroditizm olarak adlandırılır. Tüm palyaço balıkları erkek olarak doğdukları için protandrous hermafrodit (pro: birincil, androus: erkek) olurlar. Bu tarz protojeni olarak adlandırılan ve dişi olarak doğup daha sonra erkeğe dönüşen hermafroditizim tarzının tam tersidir.
Fotoğrafçılarımızın işi hiç de kolay değil. Bunlar o kadar hareketli balıklar ki, iyi bir fotoğrafının yakalanması büyük mesele.
Palyaço balıkları yumurtalarını ev sahibi anemona yakın herhangi bir düz zemine bırakırlar. Yaban hayatta yumurtlama dolunay döneminde gerçekleşir ve erkek ebeveyn yumurtaları bırakıldığından çatlama ve doğum gerçekleşene kadar geçen 6 – 10 gün içinde korur. Çatlama ve doğum genelde gün batımından 2 saat kadar sonra gerçekleşir. Omnivor hayat süren palyaço balıkları yaban hayatta alg, plankton ve kabuklular gibi canlı yemle beslenirler. Akvaryum koşullarında ise canlı yem, pul yem ve pelet yem ile beslenirlor. Genel olarak ev sahibi anemonun sindirmediği besinler ve kabuklular besinlerini oluşturur.
Grupça dolaşıyoruz. Tahsin Hoca bölgedeki anemon balıklarını zaten önceden tanıdığı için bir selamlaşıp çekimlerine başlıyor. Su sıcaklığı mükemmel, akıntı yok denecek kadar az. Hepimiz çok mutluyuz. Kendilerini sadece izlediğimizin ve Tahsin CEYLAN tarafından fotoğraflarının çekildiğinin farkında olan anemon balıkları da çok mutlu. Shark and Yolanda’ya yapacağımız dalışı sonraya erteleyip dalışımızın tamamını burada geçiriyoruz. Bir anemondan diğerinin yanına gidiyoruz, Çocukça keyifliyiz.
Türüne göre değişmekle beraber palyaço balıkları yüzlerce yada binlerce yumurta bırakabilir. Kapalı koşullarda ve akvaryumlarda yetişen avuç dolusu türden biri olan palyaço balıkları, akvaryum koşulunda üretilen ilk süs balığıdır.
Derinliğimiz çok az olduğu için uzun uzun kalıp, bütün aileleri ziyaret ediyoruz. Bu mükemmel düzen karşısında söyleyebilecek çok sözümüz yok. Yanlarına ilişip poz veriyoruz. Bu kent gerçekten karadakilerden çok daha etkileyici. Ancak bizim geri dönüş vaktimiz yaklaşıyor. Her dalış bir hayat dersi oluyor. Emniyet beklemesini yaparken Anemonun içinden asla ayrılmayan anemon balığı ve ailesi ile tekrar göz göze geliyor ve vedalaşıyoruz, tabii ki bir sonraki Temmuz Anemone City ziyaretimize kadar.
Yazı: Gaye DÜLGER
Fotoğraflar: Tahsin CEYLAN